13 Aralık 2025, 04:59:28 *
Merhaba, Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya üye olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular:
 
   Ana Sayfa   Yardım Ara Takvim Bağlantılar Giriş Yap Kayıt  
Sayfa: « 1 2
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yaradılış gerçeği  (Okunma Sayısı 13868 defa)
Mehmet Sayın
Aliçerçili
*
Offline Offline

Sülale: Meyreli
Mesaj Sayısı: 1216



« Yanıtla #15 : 02 Ocak 2009, 00:11:31 »



En Doğal Dezenfektan: Gözyaşı

Vücudumuzda hayati öneme sahip birçok sıvı salgılanır. Bunlardan biri de gözyaşıdır. 98.2'si su olan gözyaşı, içinde farklı oranlarda farklı maddeler bulunan çok özel bir sıvıdır. Geri kalan kısımda kan plazmasıyla aynı oranda üre ve plazmadakinden daha az oranda glikoz, tuzlar ve organik maddeler bulunur. Gözyaşının bu muhteşem bileşimi sağlıklı bir görüş için tahmin edilemeyecek kadar önemlidir.

Bazı kişiler tarafından yalnızca tuzlu bir su olduğu zannedilen gözyaşı, göz için nasıl bir koruma sağlar?

Sağlıklı, net bir görüş için neden gözyaşına ihtiyaç vardır?

Gözyaşı daha az üretildiğinde gözde hangi rahatsızlıklar oluşur?

Gözyaşının Görevleri Nelerdir?

Gözyaşı bileşenlerinin varlığı iyi ve net bir görüş için şarttır. Bileşenlerin miktarında ya da yapısındaki ufak bir farklılık olduğunda göz kolaylıkla mikrop kapabilir ya da gözümüz net görme özelliğini yitirebilir. Gözyaşının görevleri 4 ana başlık şeklinde verilebilir:

Göz yüzeyini nemlendirmek ve kuruluğun vereceği hasarı engellemek


Mikroskobik olarak pürüzsüz olamayan göz yüzeyini pürüzsüz optik bir yüzey yapmak

Gözün kornea bölümüne ihtiyaç duyduğu oksijen ve diğer besinleri sağlamak


Gözü bakterilerden ve enfeksiyonlardan korumak.

3 Farklı Katman… 3 Farklı İşlev…

Çok kompleks bir yapıda olan gözyaşını oluşturan bileşenler, 3 katman oluşturacak şekilde gruplanmıştır:

1. Yağ Katmanı: Gözyaşının en üstte yer alan katmanıdır. Bu sayede hemen altında bulunan sıvı katmanın buharlaşarak fonksiyonunu yitirmesini ve gözyaşının alt göz kapağından akıp gitmesini engeller. Yağ salgılayan bezlerin bulunduğu katman çok ince olmasına karşın, gözyaşının dışarı akmasını ve buharlaşmasını başarıyla engellemektedir.

2. Sıvı Katman: Bu katman, gözyaşının temel katmanıdır. Yağ tabakanın hemen altında; ortada yer alır. Üç katman arasında en kalın olanıdır. İçinde tuzları, proteinleri ve lizozim adlı özel bir kimyasal maddeyi barındıran karmaşık bir yapısı vardır.

Sıvı katman gözün kornea tabakasını besleyen oksijeni taşır, atık ürünleri korneadan uzaklaştırır, korneada oluşabilecek enfeksiyonları engeller.

Algıladığımız görüntülerin normal olması için gözün kornea tabakasındaki su hacminin değişim göstermeden belirli bir oranda kalması şarttır. Eğer bu oran bozulursa kornea şişer ve formu bozulur. Sıvı katman ayrıca korneadaki bu su hacminin dengede kalarak görüntü kalitesinin yüksek olmasını sağlar.

3. Mukus Katmanı: Göz yüzeyinde bulunan konjonktiva adlı ince zardaki hücreler tarafından üretilir. Gözün hemen üzerinde yer alır, gözyaşının en alttaki katmanıdır. Üzerinde yer aldığı epitel yüzeyi hidrofobiktir, yani suyu sevmeyen iten bir yapısı vardır. Eğer sıvı katman ile bu katman yer değiştirmiş olsalardı mukus tabakası göz üzerinde duramayacak dolayısıyla bir işe yaramayacaktı. Bu katmanda gözün üzerinde durabilen musin adlı özel bir kimyasal madde bulunur. Gözyaşı bu madde ve mukus katman sayesinde yerçekimine karşı koyarak gözün önünde durmayı başarır.

Gözyaşının Üretilme Miktarı Neden Önemlidir?

Gözyaşı, sadece korneayı kurumaktan kurtaracak ve göz küresinin yüzeyinin kayganlığını kaybettirmeyecek miktarda üretilir. Böylece, göz hareket ettiğinde göz kapağının iç kısmı ile gözün üstü arasında sürtünmeden kaynaklanan bir rahatsızlık meydana gelmez.

Gözyaşını oluşturan bileşenlerin yeterli miktarda üretilmemesi ya da bir bileşenin eksik olması göz yüzeyi üzerinde kuru noktaların oluşmasına neden olur. Bu durumda da göz ile göz kapağı arasında sürekli bir sürtünme olur ve gözün her hareketi bizim için bir eziyet haline gelirdi. Örneğin gözyaşı kuruluğu olan hastalarda, gözlerde sürekli bir yanma ve gözün içinin kum dolu olduğu hissi duyulur. Gözler batar, kaşınır, şişer, kızarır ve hastalığın ileri aşamalarında hasta görme yeteneğini kaybedebilir. Göz bileşenlerinde bozukluk ya da eksiklik olanlar, her 10–15 dakikada bir gözlerine yapay gözyaşı damlatmalıdırlar. Pek çok insan bu rahatsızlığı yaşar ve kısıtlı bir rahatlama sağlayan göz damlası ve ilaçlar için pek çok para harcar.

Evrim Teorisini Tümüyle Yıkan İndirgenemez Komplekslik Gerçeği

Bir göz damlasından çok daha üstün özelliklere sahip olan ve insan vücudunda üretilen gözyaşı, öncelikle farklı kimyasal maddelerden oluşur ve bu maddeler hassas bir karışım oranı ile birleşirler. Bundan başka gözyaşıyla birlikte gözyaşını üreten salgı bezleri, otomatik gözyaşı salgılanma ayarları ve boşaltım kanalları da vardır. Bunlar düşünüldüğünde gözyaşının tesadüfen meydana geldiğini ve yine tesadüfen göze yerleştiğini söylemek akıl ve mantık dışı bir iddiadır. Bu nedenle gözyaşının tesadüfen oluştuğunu iddia eden bilim adamları cevaplayamadıkları bazı sorularla karşı karşıya kalmışlardır:

İnsan vücudunda nasıl olup da göz için hem böyle kuvvetli bir temizleyici görevi görecek, hem de göze en ufak bir zarar vermeyecek bir sıvı sentezlenmiştir?


Göz eğer aşama aşama gelişmişse bu ideal sıvı sözde tesadüfen oluşana kadar göz nasıl korunmuştur?


Gözyaşı olmadan gözün dış etkenlerden korunması ve doğal bakımının kendi kendine yapılması mümkün değildir. Böyle bir durumda da gözyaşına sahip olmayan bir göz evrimcilerin senaryolarında iddia ettiklerinin aksine tesadüfen gelişemeyecek, bir süre sonra işlevini yitirecek ve bu organ asla kusursuz yapısına kavuşamayacaktı. Bu gerçek, gözün indirgenemez kompleksliğinin en belirgin örneklerinden biridir.

Unutulmamalıdır ki; gözyaşı şimdiye kadar yaşamış olan ve şu anda dünya üzerinde yaşamakta olan bütün insanlarda vardır. Herkeste aynı özelliklere sahiptir. Açıktır ki gözün tek bir parçasının bile tesadüfen oluşması mümkün değildir. Gözü bir bütün olarak yaratan, her insanda aynı özelliklerin var olmasını sağlayan üstün güç sahibi Allah'tır. Göz Allah'ın kusursuz yaratmasının tecellilerinden bir tanesidir. Allah’ın sonsuz yaratma ilmi, Kuran’da şu şekilde haber verilmektedir:

“… O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti.” (İnfitar Suresi, 7-8)

Gözyaşı Nasıl Dezenfekte Ediyor?

Çoğu insanın "yalnızca ağlandığında akan tuzlu su" zannettiği gözyaşı, son derece özel bir sıvıdır. İlk görevi gözü mikroplara karşı korumaktır. İçinde bulunan "lizozim" enzimi birçok bakteri türünü parçalayabilme ve mikrop öldürme özelliğine sahiptir. Lizozim sayesinde göz, enfeksiyonlardan korunur. Bu madde, binaları mikroplardan temizlemek için kullanılan kuvvetli dezenfektanların içeriğindeki maddelerden bile daha etkilidir. Peki böylesine güçlü bir dezenfektan, nasıl olur da göz gibi hassas bir organa hiçbir zarar vermez ve aksine mükemmel bir koruma yapar? Bu, Allah'ın yaratışındaki üstün sanatın örneklerinden biridir. Gözyaşı gözün kimyasal yapısına en uygun şekilde yaratılmıştır. Yaratılışın her noktasında mevcut olan muhteşem uyum, aynı şekilde göz ve gözyaşı için de geçerlidir.

Gözde bir de yağlama sistemi mevcuttur. Bu sistem günde yaklaşık yüz bin defa dört ayrı yöne dönen gözün, bu hareketlerin sonucunda yıpranmasını engeller.

Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 49. sayı (Temmuz 2008) 18. sayfada yayınlanmıştır.
Logged

Mehmet Sayın
Aliçerçili
*
Offline Offline

Sülale: Meyreli
Mesaj Sayısı: 1216



« Yanıtla #16 : 16 Ocak 2010, 22:39:25 »



                    KARACİĞERDEKİ KONTROLLÜ SİSTEM

Vücut için gerekli olan bütün maddeler karaciğerde toplanır ve buradan vücudun ihtiyacına göre bir dağıtım yapılır. Bu oldukça özel bir tasarım ve vücudun tümüne hakim olan mükemmel ve bilinçli bir iş bölümüdür.

Karaciğere gidecek maddelerin dağıtımı vücutta kan yoluyla olur. Sindirim yollarından ve kalpten gelen damarlar, bu özel maddeleri koruma işlemini üstlenmişlerdir. Damarların tüm vücutta organları birbirlerine bağlama şekli gerçek anlamda tasarım harikasıdır. Tüm organlar birbirleriyle bağlantılıdırlar ve aralarındaki tüm iletişim onları birbirine bağlayan damarlar aracılığıyla olur. Vücudun içinde ne işe yaradığı belli olmayan veya kullanılmayan tek bir damar yoktur.

Karaciğere ulaşan damarlar da, ilgili organlardan, bu organa en kısa zamanda ve doğru miktarda kan ulaştırmakla görevlidirler. Kalbin sol karıncığından pompalanan oksijenli kan, karaciğer atardamarıyla karaciğere ulaşır. Mide, bağırsak ve dalaktan gelen kan, başka hiçbir yere yönelmeden, rafine edilmesi gereken yere yani karaciğere ulaştırılır. Vücuttaki organlardan ayrılan her damar, kanın karaciğere ulaşması gerektiğinden haberdarmış gibi bu organa yönelmiştir. Adeta karaciğerin yapacağı işi ve bu işin önemini bilmekte ve görevi ona teslim etmektedirler.

Karaciğerden ayrılan kanın ise yolculuğuna başlamadan önce özel bir denetimden geçmesi gerekmektedir. Bu kan, vücudun ihtiyacı olan özel moleküllerle donatılmış, organlara enerji ve hammadde taşıyan kandır. Vücut hücrelerine ulaşacak olan bu kanın kontrolü karaciğer hücrelerine aittir. Kendilerine yabancı bir sıvı olmasına rağmen karaciğer hücreleri, kanın yapısını son derece iyi tanırlar. Eğer kanın içinde eksik maddeler varsa bu maddeleri temin ederler. Eğer kanda olması gerekenden fazla madde varsa bu maddeyi de depolarlar.

Tüm bunları yapabilmek için bu hücrelerin akıllı olmaları gerekmektedir. Hiçbir hücre, hangi maddeyi ayırt etmesi gerektiğini, neyin enerji sağlayabileceğini, neyin hangi organa taşınması gerektiğini tesadüfen bilemez, tesadüfen bunların tümünü hatasız yapabilme yeteneğine sahip olamaz. Tesadüfen bir hücrenin, hatta sadece hücre zarının bile oluşması mümkün değildir.

Allah (c.c) insanları, yarattığı harikalar üzerine düşünmeye davet eder. Karaciğer hücreleri, bu harikalardan sadece bir tanesidir. Bunların yaptıkları işleri bilmek, nasıl akıl kullandıklarını öğrenmek ve tüm bunların Allah (c.c)’ın mucizeleri olduğuna iman etmek, samimi bir insana hem dünyada hem de ahirette büyük bir nimet ve kazanç vesilesi olabilir. Söz konusu olan, insanın 100 trilyon hücresinden sadece bir bölümüdür.

Allah (c.c)’ın büyüklüğünü takdir etmek ve O’nu yüceltmek için, sahip olduğunuz tek bir hücre yeterlidir. Yaratılan her şeyin insana bu gerçeği hatırlatmak için var edildiğini Allah (c.c) bir ayette şöyle bildirmiştir:

Gerçekten, gece ile gündüzün art arda gelişinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır. (Yunus Suresi, 6). .


Kaynak http://www.guzelliklerigorebilmek.com/karaciger.htm
Logged

Mehmet Sayın
Aliçerçili
*
Offline Offline

Sülale: Meyreli
Mesaj Sayısı: 1216



« Yanıtla #17 : 04 Mayıs 2011, 12:08:17 »

Karaciğerdeki Akıl

Karın boşluğunun sağ üst kısmında yeralan karaciğer vücut için son derece hayati bir organdır. Vücudun diğer pekçok organı gibi karaciğerin yokluğu ya da görevlerini yerine getirememesi insanın kaçınılmaz ölümü anlamına gelir. Yani bütün organları ve sistemleri yerli yerinde olan bir insanın yalnızca karaciğeri eksik olsa, o insan yaşayamaz.

• Bu noktada şu gerçek bir kez daha kendini gösterir:

Evrimcilerin iddia ettiği gibi insanlar ve hayvanlar kademe kademe evrimleşerek varolmuş olsalar, bunların hayatta kalabilmeleri için daha en başta, karaciğer dahil tüm hayati organlarının ve sistemlerinin aynı anda, kusursuz bir biçimde varolmuş olmaları gerekirdi. Hatta bu da yetmez; hepsinin birbirleriyle olan mükemmel uyum ve bağlantılarının da aynı anda ortaya çıkmış olması şarttır. Böyle bir sistemin ise tesadüfle, rastlantıyla açıklanabilecek hiçbir tarafı yoktur. Bu durum ancak bilinçli bir yaratılış sayesinde meydana gelebilir.

Şimdi bu bilinçli yaratılışın çarpıcı örneklerinden biri olan karaciğerin başardığı ve herbiri ayrı birer uzmanlık gerektiren işlerden bazılarına göz atalım:

• Kan dolaşımı içinde mükemmel bir filtre görevini üstlenir:

Suda çözülebilen, vücut artığı basit maddeler böbrekte temizlenirken, ilaçlar ve hormonlar gibi karmaşık kimyasal yapılı atıkları ancak karaciğer temizler. Karaciğer olmasaydı ya da sadece bu özelliği olmasaydı, sözkonusu kimyasal atıklar vücutta ciddi zehirlenmelere yol açarlardı.

• Vücudun enerji kaynaklarını üretir:

Karaciğerin özelliklerinden biri de vücudun en önemli enerji kaynağı olan glukozu üretmesidir. Normal beslenme sırasında alınan glukoz, glikojene çevrilerek karaciğerde depolanır. Karaciğer kandaki glukoz oranını devamlı kontrol eder. Yemek aralarında besin alınmadığı ve kandaki glukoz miktarı düşmeye başladığı zaman, karaciğer depoladığı glikojeni tekrar glukoza çevirerek kana verir. Böylece kandaki glukoz düzeyinin fazlaca düşmesi engellenmiş olur. Karaciğer ayrıca yağ asitleri ve amino asitlerden de glukoz üretebildiği gibi, enerji üretiminde kullanılması mümkün olmayan diğer karbonhidratları da glukoza çevirebilir. Vücudun yeterli enerjiye sahip olup olmadığını hassas bir biçimde denetler. Bunun için özel bir haberleşme sistemine sahiptir. Vücuttaki tüm organlar karaciğer ile bağlantılıdır.

• Savunma sistemini lojistik yönden destekler:

Karaciğer sadece beslenme ve metabolizma atıkları için bir filtre olarak kalmamakta, ayrıca bağışıklık maddeleri olan globulinleri ve damar tamir grupları olan enzimleri de üretmektedir. Bu maddeler insan vücudu için hayati önem taşırlar.

• Kanı depolar:

Karaciğer, genişleyebilen veya küçülebilen bir yapıya sahiptir. Bu özelliği sayesinde kan damarlarındaki kanı depolayabilir veya salabilir.

Karaciğer sağlıklı bir vücutta, toplam kanın % 10'unu, yani 450 ml. kanı bünyesinde tutar. Bazı durumlarda, örneğin kalp yetmezliği sözkonusu olduğunda vücutta dolaşan kan miktarı, kalbin çalışma temposuna fazla gelecektir. Bu durumda karaciğer kan tutma hacmini iki kat daha arttırarak, 1 litre kanı fazladan depolar.

Böylece kalbin, kaldırabileceği bir tempoda çalışmasına fırsat yaratır.

Vücutta kan ihtiyacı arttığında ise (örneğin ağır egzersizler sırasında) karaciğer, bünyesinde depoladığı kanı dolaşıma vererek kan ihtiyacını giderir. 

• Bakterileri temizler:

Karaciğerde bulunan Kupffer hücreleri, buradan geçen özellikle de bağırsaklardan gelen kanda bulunan önemli miktardaki bakterileri yutarlar. Kupffer hücreleri kandaki parçacıkların ya da öteki yan ürünlerin artması durumunda, bunları kandan filtre edebilmek için kendi sayılarını da arttırırlar.

• Ekonomik çalışır:

Kaslarda glukoz harcanması sırasında, metabolizma artığı olan laktik asit açığa çıkar. Laktik asit kasta kaldığı sürece acı verir ve çalışmasını engeller. Karaciğer bu asidi kaslardan toplar ve yeniden glukoza döndürebilir.

• Ölü alyuvarların yenilerini üretir:

Karaciğer ve dalak, ölen alyuvarların yerine yenilerinin üretildiği, proteinin büyük bir kısmının parçalandığı ve amino asitler olarak tekrardan farklı amaçlar için kullanıldığı yerlerdir.

• Vücudun en gelişmiş deposudur:

Tüm mineralleri, proteinleri, az miktarda yağı ve vitaminleri karaciğer depolar. Karaciğer ayrıca, vücutta önemli işlevleri olan demirin de depolandığı organdır. İhtiyaç duyulduğunda, depoladığı maddeyi en kısa yoldan gerekli bölgeye verir.

• Kendi kendini onarabilir:

Karaciğerin kendi kendisini tamir etme yeteneği vardır. Bir kısmı tahrip olsa, kalan diğer hücreler hemen çoğalarak eksik kısmı tamamlar. Hatta organın 3'te 2'si alınsa bile, kalan kısım karaciğeri bir bütün olarak yeniden meydana getirebilecek bir yapıya sahiptir.

Karaciğer kendi kendisini onarırken, ölen ve zedelenen hücrelerini ortamdan uzaklaştırır ve yerine yenilerini koyar.

Bu saydıklarımız karaciğerin fonksiyonlarından yalnızca birkaçıdır. Normalde bir karaciğer hücresi, yaklaşık 500'den fazla işlemi yapabilecek yetenektedir. Bu işlemleri de, birbiri arkasından değil, çoğu kez aynı zamanda başarmaktadır.

Burada çok "akıllı"bir organla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Karaciğer çok gelişmiş bir bilgisayar gibi vücut dengelerini sürekli olarak kontrol eder ve çeşitli müdahalelerle ayakta tutar. Bu denli akıllı bir organın, daha büyük bir akıl tarafından yaratılmış olması gerektiği de açıktır. Nasıl bir bilgisayar, üstün bilgi ve yeteneklere sahip bilgisayar mühendisleri tarafından yapılıyorsa, karaciğer de "yapılmış" olmalıdır. Bu organın tesadüfler ve rastgele mutasyonlar sonucunda ortaya çıktığını iddia eden evrim teorisi ise, bir bilgisayarın, birbirini izleyen depremler, yıldırımlar gibi etkiler sonucunda plastik, bakır, alüminyum, cam ve benzeri maddelerden tesadüfen oluştuğunu öne süren insan kadar büyük bir safsata savunmuş olur.

Kaldı ki, karaciğer vücudumuzdaki yüzlerce kompleks organ ve sistemden yalnızca biridir.

Kaynak yaratılış gerçegi
Logged

Sayfa: « 1 2
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

MySQL ile Güçlendirildi PHP ile Güçlendirildi Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006, Simple Machines XHTML 1.0 Geçerli! CSS Geçerli!